27 Şubat 2013 Çarşamba

Tül Gelinlik Almak İsteyenler, Mutlaka Bir Göz Atın!!!

Evvet canlar nasılsınız bakalım ?? Ayy böyle DJ havasıyla giriş yapmış gibi oldum. Yahu nasıl girsem şu yazılara hala karar veremiyorum ki ben zaten. 
Hatılarsanız önceki postumda dantel gelinliklerle ilgili önemli bilgiler vermiştim. Dantel olmayan dantelin daha güzel olduğuna dair yorumlar çoğunlukta olsa da oraya koyduğum resim temsiliydi, yani siz aslında benim nasıl dantel dediğimi anladınız, biliyorum  ben onu :D
Bu günkü ikinci gelinlik dosyamızda tül gelinliklerle alakalı. 

Hani gelinlik giymeseniz de şahit olmuşsunuzdur, kimi tül gelinlikler vardır, şu nişan bohçalarımızı yaptığımız delikli sert tüller var ya işte onları gelinliğe uygulamışsın gibi durur, hiç bir zarifliği yoktur, biryerimize değse, ıyyyy kaşıntıdan ölecekmişiz gibi gelir ya, işte o gelinlikler neden öyle?? ben hep kendime sormuşumdur. 

Neden o büyüüüük markaların tülleri öyle durmaz. Hayır bahsettiğim tüllere de zaten bir dünya  para veriyoruz ama neden? zarif bir tül gelinlik olmuyor mu? işte cevabı ;
marka olan tül gelinliklerde etekte farklı kaliteden de olsa 
toplamda 6-7 kat tül oluyormuş ve küçükçe bir tarlatan giyiliyormuş, bizim gelinlikçiler ise büyük bir tarlatan giydiriyor ve 3-4 kat tül dönüyorlarmış. Tabi ki aynı sonucu vermiyormuş. Marka gelinliklerde tülün altındaki astar görülmezken, bizim gelinliklerde gelin biraz hareket etse, dönse altından astar görünüyor ya hani işte bu tamamen gelinlikçinin kullandığı malzemeden kaynaklanıyormuş.
Bu yüzden, tül etekli bir gelinlik diktireceğimiz de, gelinlikçiye 2 kat kom tül, 3 kat kristal tül üstüne 2 kat hayal tül istediğimizi söyleyebilirmişiz, örneğin.  Böyle bir etek istediniz diye gelinlikçinin bize uçuk bir rakam vermemesi gerekiyormuş.
Tarlatan nedir diye soracak olursanız; Bazı giysilere sertlik vermek için kullanılan bir kumaş türüymüş. 

 Tüllerle ilgili bahsedilmesi gereken ikinci bir mesele, yumuşaklığı. Ünlü markaların bazı modellerinde, örneğin Calais, Farnes modellerinde ipek tül denen bir tül kullanılmaktaymış. Bu tül, tüm tül türleri içinde en yumuşak olanıymış. Tüller içinde pahalı olmakla birlikte, ulaşılmaz bir fiyatı yokmuş. Özellikle duvakta ipek tül kullandırmamız, tabi ki eğer kabarık durması istenen bir duvak istemiyorsak, zariflik ve şıklık açısından bizi daha çok tatmin edermiş. Çünkü başın üstünden yumuşak biçimde dökülen bir tül türüymüş. Hatta başörtüsü üstüne duvak kullanmak isteyecek gelin adaylarının kesinlikle bu tülden kullanmaları gerekiyormuş ki duvak başörtüsü üstünde kabarık ve kaba biçimde durmasın.

Peki Pronovias benzeri gelinlik diktireceksek ipek tül mü kullandırmak gerekir? hayır. Yukarıda ki model tipleri haricinde, özellikle de eteğin çok kabarık olduğu modellerde hayal tül de bizi memnun edecek sonuçlar verecekmiş.
İşte sizlere gelinliklerle ilgili süper bilgiler. Gelinlik bakmaya başlayanlar ya da benim gibi başlamayıp niyeti olanlar için gayet faydalı bilgiler. Hem bunları bilerek gelinlikçiyle konuşursak bizi çok da fazla kandıramayacaklarını düşünüyorum. 
Şimdilik kendinize iyi bakın canlar. Özleyin beni.  :D







23 Şubat 2013 Cumartesi

Dantel Gelinlik İsteyenler, Mutlaka Bir Göz Atın

Yine internette dantelle ilgili başka bir şey ararken konu nasıl olduysa gelinlik dantellerine gelivermiş ve bakın ben neler öğrendim :)
Özellikle sizde benim gibi dikişten anlamıyorsanız, gittiğiniz gelinlikçilerde de karşınıza çıkan gelinlikleri bir türlü ne istediğinizi anlatamıyorsanız bu bilgiler tam size göre derim sonuna kadar okuyun :D
(Yalnız kadının kocasını kesip çıkardım resmen:D)
Ben uzun bir zamandır, gelinliğimin dantel olmasını istiyorum. Düğün tarihimi daha size açıklamadığımın farkındayım, bu senenin içinde yapmayı planlıyoruz kısmetse ama daha reel bir şekilde gelinlik bakmaya çıkmadım.
Öyle ara sıra gelinlikçi önünden geçerken bakmışlığım vardır, daha üstüme hiç bir gelinlik giymedim :)
Her neyse, ama yine de o gelinlikçilerde gördüğüm hiç bir dantel gelinlik beni mutlu etmedi.
Wakko'ya falan gidip gelinlik bakmadım ama oranın markalarını bilirsiniz, bir başkadır onların dantelleri. 
İşte, niye böyledir diye sorup dururken buldum cevabımı :D
Danteller ikiye ayrılırmış; Fransız tipi olan ve olmayan diye.
Gerçek Fransız tipi dantellerini büyük markalar bile kullanmazlarmış. Eğer büyük markaların gelinliklerini beğenip diktirmek istiyorsak, Fransız tipi dantel tercih etmemiz gerekirmiş.
Piyasa da önümüze, Fransız danteli diye konan danteller var ya, altta tül, üstünde kabartma şeklinde, desenler işte onlar Fransız danteli değilmiş.
Yani bu Fransız danteli değil;
Ben resmi koyunca hangi gelinliklerden bahsettiğimi anladınız dimi:)Bunların üstüne bir de taşları dolduruyorlar," dantel nerde Hacııııı" :D diye, gidip gelinlikçinin boğazına yapışası geliyor insanın.
Fransız tipi danteller ise;
Şimdi "anaaaa bundan bizim evde perde vardı" falan dediğinizi duyar gibiyim:D
Ama gidip sorduğunuzda gelinliğe uygun olanlarını bulabiliriz sanırım.
Fransız tipi dantellerin kenarlarında kirpik denilen iplikler varmış.
Gelinlikçiye orjinal Fransız danteli değil, onun menşeili ürünlerden almak istediğimizi söylersek, onlar bize daha uygun fiyatlılarını verirlermiş.
İstanbul'da, Eminönü'nde, Sultanhamam caddesi etrafında sıralanan kumaşçılarda bulabilirmişiz. 
Yalnız bu dantel öyle metreyle satılmıyormuş. Kupon denen bir birimle satılıyormuş ve bir kupon yaklaşık 3 metre imiş. Kenar danteli şeklinde olanları da varmış, bunlar da eni 10 cm ile 50 cm arasında değişiyormuş.Aslen, hani bu duvak çevrelerine ya da etek bitimlerini çevrelemeye yarayan bir dantel türüymüş.
Ancak özellikle de etek bitiminde kenar danteli kullanacak ve gövdede az bir miktar dantel olacak bir model beğenirsek, tüm gelinlik için sadece kenar danteli kullanabilir ve böylelikle daha az maliyetle bu işten kurtulabilirmişiz.
Sizi bilmiyorum ama ben bu yazı ile dantelli ilgili baya bir soruma yanıt buldum. 
Bir dahaki postumda ise tül gelinlik isteyenler için bilgiler vereceğim takipte kalın :)

PS: Kaynak olarak Bir yastıkta isimli sitenin, konuk yazarı Mine hanımı gösteriyorum. Kendisine de Minenin Yeni Hayatı isimli sitesinden ulaşabilirsiniz.



22 Şubat 2013 Cuma

Allah Hayra Çıkarsın :D

Son postumdan bu yana baya bir zaman geçtiğinin farkındayım kızlar. Salı günü erkek kardeşim askerden geldi sürekli onun koşuşturmacasından fırsat bulup iki satırı bir araya getiremedim.
Sadece bir önceki postumda yazdığınız yorumları yayınladım.
Bunları düşünürken dün gece bir rüya gördüm..
Bloğumu biri ele geçirmiş. Herkes toplanmış sen artık bu blogla ilgilenmiyosun, seni aramızda istemiyoruz falan diyo. Bloğumu alan kişide böyle metalci bi gençlik. Bloğun halini görmeniz lazımdı kendinden geçmişti :D
Çok fena  bir kabustu, dedim bu böle olmayacak, bir şeyler yazayım sizi unutmadım diyeyim. 
Takipte kalın kızlar, süper bir yazıyla karşınızda olacağım :D
XOOOOXOOOO..

19 Şubat 2013 Salı

Elektrik Süpürgesi Tavsiyesine İhtiyacım Var..

Evvvet sevigili blogger alemi. Nasılsınız? umarım hepiniz çok iyisinizdir. 
Şimdi sizlere bir soru sormak istiyorum. Mutlaka hepinizin evinde bir elektrik süpürgesi vardır. Benim çeyizim için bir kaç eksiğim kaldı. Bunların içinde büyük olanlardan bir tanesi de elektrik süpürgesi. Bu konu beni baya bir düşündürüyor. Şayet piyasa da süper emiş gücü wuuwww, hatta hüüüüüüüp diye içine çeken bir sürü süpürge mevcut ama kaçı kullanışlı?
Kaçı geçekten 2200 watt da  çalıştırılıyor? Bu aralar bir çok kişiden duyduğum elektrik süpürgelerinin haricinde birde el süpürgesi alıyorlar. 
Ben öyle bir şey istemiyorum. Aldığım elektrik süpürgesi de el süpürgesi gibi kullanışlı olsun istiyorum. 
Annem kendine şu aşağıda gördüğünüz Rowenta marka süpürgeyi yeni aldı;
Annem çalıştığı ve bende evde oturduğum için genelde temizlik işi bana kalıyor evde, ve ben bu süpürgeyi pek sevmiyorum. Çok hantal geliyor bana. Özellikle bu süpürge kısmında hemen yukarıda gri bir buton var orası yatak altı vs. gibi yerlerde sürekli çarpıyor. Birde açma kapama yerini beğenmiyorum, hemen algılamıyor.Ayrıca bence bir süpürge de sap kısmında da açma kapama tuşu olmalı. 
Birde 2200 watt ama bizim holümüz de ve mutfağımızda kolay yıkandığı için kaydırmaz ince halılardan var ve o wattı neredeyse hiç 2200 de kullanmıyorum ben. Zaten 2200 watt yere bir yapıştı mı 45 kiloluk ben çekmeye çalışırken onu haşatım çıkıyor :D
Birde bahsettiğim şarjlı el süpürgeleri var ;
Bu aralar bir çok kişi elektrik süpürgesinin yanında bu şarjlı el makinelerini de alıyor. Ufff ufacık bir yayıntıya bile tahammül edemeyen ben evde iki süpürgeye tahammül edebileceğimi sanmıyorum.
Aslında bu şekilde baya bir pratik olacağını düşünüyorum ama ne yapayım huyum kurusun :( 
Bu arada yazıya başlarken çeyizimin çoğu tamam dediğimi fark ettim. Kendime bir "hadi ordan yalancı" diyesim geldi :D 
Yahu benim tabak çanağım, mevresim takımlarım ve  havlumdan başka bir şeyim yok ki daha :D ne yapayım nişanlım askerde benim :( o gelsin alcaz biz hepsini kii :( 
İşte sizden ricam canciğerlerim, sizce ne yapayım? Nasıl? Hangi marka? elektrik süpürgesi tercih edeyim? Tecrübelerinize ve yardımlarınıza ihtiyacım var. Hiç durmayın yorum atın hemen :)
XOOOXOOOO :*
PS: Bu arada canlar instagram da da varım artık haberiniz olsun :)

17 Şubat 2013 Pazar

İyisin Hoşsun da Bayaa Bir Boşsun....

Taslaklarda yazılmak için beklenen bir sürü konu var ama benim canım hiç yazmak istemiyor, nedendir bilmem yine bir durgunlaştım bu aralar. Sanırım iş bulamamamın vermiş olduğu sıkıntı içimdeki. Hiç bu kadar uzun süre evde oturmamıştım. Başlarda iyi geliyor, insan istediği saatte yatıyor, istediği saatte kalkıyor falan ama bir süre sonra sıkıntı veriyor. Gece ve gündüz kavramını yitirdim zaten, çok değişken bir uyku hali gösteriyorum :)
Aslında siz bakmayın benim böyle konuştuğuma yaz aylarında işi bırakmadan önce ağlaya ağlaya kalkardım yataktan, işe gitmek istemezdim :D bana evlenince çalışacak mısın? diye soranlara heheeee tabi ki de çalışacağım diyorum, annemler ve hatta nişanlımda dahil bıyık altı gülüyorlar, annem genelde sende çalışacak totoş yok der :D 
Ben fazla sıkıntıya gelemiyorum, hele sabah erken kalk falan eğer o işi sevmiyorsam ölüm gibi geliyor bana, uff şımarık bir kız gibi konuştuğumun farkındayım :D 
Siz bir bilseniz "ne iş olsa yaparım abii" modundayım aslında. Bunların hepsi kendimi avutmak için söylenmiş sözler..
Bu İzmir'i çok seviyorum ama hiç akıl sır erdiremiyorum. Öyle garip bir memleket ki sanırım İstanbul'da yaşamaya başladıktan sonra sorgulamaya başladım ben burayı. 
Neredeyse 5 aydır iş arıyorum. Bari bir arayın, hayır o ilanları neden koyuyorsunuz oraya, öyle ilanlar var ki 5 aydır duruyor orada. Satış temsilcisi alacak adam, sanki yönetici alacakmış gibi tavırlarda. Hayır, atarlı yeni nesilin söylediği bir söz var ya hani ,beni benden alıyo hep, ama adamlara dönüp "siz neyin kafasını yaşıyosunuz abi " demek istiyorum. 
Küçücük apartman dairelerine iki odalı bir iş yeri açmışlar, birde afilli bir ilan başlığı var. Bi gidiyorum yolumu kaybetsem neresidir diye dönüp bakmam, ama kasıntılık hat safha da. 
Birde bana dönüp beni inandıracak mail at demiyolar mı..
Hayır, bunu söyleyen yer önce bi beni inandırsın da, sonra ben onu inandırayım. 
İçerisi leşş gibi sigara kokuyor gittiğim çoğu yerde, kadınların yüzünde bir ton makyaj, halkla ilişkiler, satış temsilciliği, pazarlama, müşteri temsilcisi vs. gibi alanlar, İzmir'de ne olarak anlaşılıyo çok merak ediyorum. Sektörleri böyle sıralıyorum artık mecburen şayet İzmir'de bunlardan başka bir ilana pek rastlanmıyo, bu sektörlerin mecburen, benim alanımla uzaktan yakından ilişkileri var. 
Halkla ilişkiler dedim ama bakmayın dediğime o ilan zaten kırk yılda bir o da sucuk tanıtıcısı..
Birde ilanlarda, kurumsal, giyimine özen gösteren vs. yazıyolar, bir gidiyorum kızların ayağında bir tayt bir çizme yüzde nuh nebiden kalma bir makyaj, "kurumsallık" kavramını herhalde yanlış anlayan ben ise, kumaş pantolon ve gömlekle baya bir sırıtıyorum aralarında haliyle garip garip bakıyorlar bana..
Heyyy gözünü sevdiğimin güzel İzmir'i iyisin hoşsun da bu kafayla gitmeye devam edersen boş kalmaya mahkumsun..


15 Şubat 2013 Cuma

Çeyizzzzzzzz :)

Dün sevgililer günüydü, ben aslında hiç önemsemem bu günü yani bişey ifade etmez bana, birde aksi gibi biz iki sevgililer gününde de hep başka şehirlerdeydik. Benim için sıradan günler gibiydi, ama yinede bi hazırlık yapmıştım :) Velhasıl bir sürprizle de ben karşılaştım :) 
Bu konuyla ilgili söyleyeceklerim bu kadar çok uzatmayayım :)
Benden çeyiz postu beklediğinizi biliyorum bende hemencecik paylaşmaya başlıyorum.
Geçen gün oturduğumuz yerde çok güzel şeyler satan arada sırada ziyaret ettiğim bir çeyizciye gittim. Öyle çeyizci dediğime bakmayın, bildiğimiz markaların bıcır bıcır şeylerini satan süper ötesi bir yerdir :)
Durur muyum? tabi ki  de hayır işte aldıklarım :)
Bu gördüğünüz bardak ve çay tabaklarını Esse'den almıştım paylaşmaya fırsatım olmamıştı. 
Cam çay kaşıkları da o bizim çeyizciden aldıklarım.Pek iyi çekemesem de :)


Hiç üşenmedim hepsini açtım, evcilik oynar gibi çay servisi bile yaptım kız kardeşim ve anneme :) bu görüdüğünüz tepsi de çeyizciden :)

Bu gördüğünüz bitki çayı presi de çeyizciden :) Tantitoni markalı isteyenler sitesinden de inceleyebilir. 

Bir iş görüşmesine daha gittim geçen gün, Alsancak'da. Gitmişken Madamecoco ve English Home a da uğradım. O kadar moralim bozuktu ki pek bir şey bakamadım, bu havluların ikisi Coco dan, diğeri de Home dan. 



Veee son olarak kapanışı bununla yapayım.Çoook uzaklardan Ankara'dan geldi. Uzakta bile çook yakınımdaydı.. 
Evveeet, işte bunlar son zamanlarda alınanlar. Kendinize çok iyi bakın. 
XOXOOOO :)

13 Şubat 2013 Çarşamba

Dikkat, Dikkat!! Aman Başımız Yanmasın !!!

Şimdi sizlere genel olarak alışveriş yaparken nelere dikkat edebiliriz bunları söylemek istiyorum;
1) Özellikle büyük bir alışveriş yapacaksanız sizinle ilgilenen, satış temsilcisiyle birebir sıcak bir diyalog kurun, ismini alın, bir sorun çıktığında kimin sizinle ilgilenebileceğini sorun ki, siz akılda kalabilesiniz. Bu şekilde orada çalışan yetkili de sizin için göstereceği çabanın en üst limitini gösterir. 
2) Satış görevlileri bazen çok can sıkıcı olabiliyor kabul ediyorum, ancak unutmayın onlarda sattıklarından para kazanıyorlar, istedikleri tek şey sizin bir şeyler alabilmeniz, bu durumda biraz ileri gidebilirler ancak, onları terslemeyin, olur da o mağazaya bir gün işiniz düşer. Ya da o satıcıya rağmen o ürünü alırsınız ve bir sorunla karşılaşırsınız, mağazaya gittiğiniz, karşınızda hoşlanmadığınız o satıcıyı bulabilirsiniz.
3) Bir ürün alacaksanız, garanti koşullarını en ince ayrıntısına kadar, üstüne basa basa sorun, size sözlü olarak bir şey söylerler, ödeme yapmadan garanti belgesini görmek isteyin, eğer belgenin içinde sözlü olarak söyledikleri şeyler yazmıyorsa ya ürünü almaktan vazgeçin, ya da söyledikleri garanti koşullarını kağıda geçirmelerini ve mağaza kaşesini vurmalarını rica edin. 
4) Özellikle fiyatı yüksek bir şey alacaksanız, önce bir görün, çok beğenmiş hatta vurulmuş olabilirsiniz, ancak önce, ürün hakkında bilgi alın, aklınıza takılan bir konu olursa kesinlikle satın almayın ve üzerinden bir gün geçmesini bekleyin, o ürünü ne kadar istediğinizi, bir problem çıkarsa bunun sizi nasıl etkileyeceğini sorgulayın. 
5) Bazen bazı şeyler çok fazla baştan çıkarıcı olabilir, unutmayın, kıyafet, ev eşyası vb. gibi yemediğimiz ancak tüketim malları olan ürünleri çok lezzetli kurabiyeler gibidir. Bir kurabiye ne kadar çok ağızda dağılır ne kadar çok lezzetli olursa kalori miktarı da o kadar fazladır, bize zararı vardır ya, işte vurulduğunuz o eşyada aynı etkiyi yapabilir ( böğğğğğğ, örneği kesin :D ) Rengi çok göz alıcı, desenleri harika olabilir ama bir kaç yıkamada solmayacağının garantisini almadıysanız kaçın ordan. Bırakın o ürün, mağaza vitrinini süslesin, nasılsa orada hiç yıkanmayacak. 
6) En önemlisi,sevgili bloggerlar ve blogger olmadan beni takip eden okuyucular, gücünüzün farkında olun, her biriniz kadınsınız, yani isteyip de yapamayacağınız hiç bir şey yok. Bir sorunla mı karşılaştınız, güzellikle kurumla konuştunuz çözüm olmadı mı;
Çirkefleşin, çıkarın dişlerinizi :D onları haklarınızı aramak ve bu konuda da ne kadar bilgili olduğunuz konusunda ikna ettiğiniz zaman, hem istediğinizi almış, hem de artı özür hediyeleriyle çıkabilirsiniz o mağazadan. 
7) Her türlü yolu denemenize rağmen sorun çözülmedi mi ???
O halde hemen oturduğunuz yere en yakın kaymakamlığa gidin ve tüketici hakları mahkemesine konuyla ilgili bir dilekçe yazın,
bırakın gerisini onlar halletsin. 
Size şöyle bir şey hatırlatmak isterim, annelerimizin zamanında ki porselenleri hatırlıyorsunuzdur. Ne kadar güzeller, ya da güzeldiler değil mi?, işte o porselenler sır işi denilen bir teknikle, el işçiliği ile üretiliyordu. Arz talep meselesinin bu kadar çok olamadığı zamanlarda.
Şimdi o ince el işçiliği dediğimiz şey yok, tabii Almanya'nın bazı bölgelerinden muhteşem ötesi porselenler getirmeyi düşünüyorsanız, bu uyarıları dikkate almayın, emin olun ki kırılmadığı takdirde ömürlük bir ürün aldınız. 
Amaaa, bu imkanımızın olmadığını göz önüne alırsak, Fazla desenler, insanın başına dert açabilir. 
Tabi ki sorunla karşılaşmaya da bilirsiniz ama deneme yanılma yapmanız gerekir.
Bu yazılarımda hiç bir markayı kötülemeye çalışmıyorum, sadece özene bezene, çeyiz alıyoruz, kimimiz, aldığı maaşının tümünü veriyor, kimimiz anne babasından alıyor parayı, hayaller kuruyoruz aldığımız her şeyle, şaka gibi belki ama aldığımız bir sarımsak döveciyle bile aramızda bağ kuruyoruz:D
İşte bu yüzden sorun yaşamak istemiyoruz.
Dikkat edelim diye yazdım bu postu. 
Her bir madde şahsım tarafından yazılmıştır. Uydurma değildir, okulda öğrendiklerimden aklımda kalanlardır :D
Kendinize çok iyi bakın canlar XO,XOOOO..
PS: Aldığımız her porselen bu aşağıda gördüğümüz gibi upuzuuuun ömürlü olsun. Her biri annemin, hatta ananemindir:)



Bu yukarıda gördüğünüz çay setinden bir kare, anneannemin çeyizinden çıkanlar, yani yaklaşık, 45 yıllık.

Bu yukarıda gördükleriniz de 25 yıllık. Ne demek istediğimi anlamışsınızdır :)  

12 Şubat 2013 Salı

Bernardo Sorununda Son Gelişmeler, Önemli Bilgiler

En son ne diyorduk Bernardo. Bir önceki postum dan hatırlayacağınız üzere, yaşanan sıkıntılardan bahsetmiştim size. Kendi yemek takımımın, yıkama koşullarının internet sitesinde elde yıkama olarak değiştirilmesi üzerine hemen bir şikayet maili attım. Kurumla ilgili bir çok memnuniyetsizlik şikayeti olduğunu, kendi takımım için, alırken hiç bir şekilde elde yıkayınız gibi bir ibarenin olmadığını, o ürünlere onca para verdiğimizi, 12 kişilik yemek takımını elimizde yıkayacaksak neden makine aldığımızı, bu kuruma bunu hiç yakıştıramadığımı, eğer elde yıkama konusunda ısrarcılarsa, aldığım ürünleri iade etmek istediğimi ve kurumu tüketici hakları mahkemesine şikayet edeceğimi belirttim. 
Bununla da yetinmedim ürünleri aldığım Forum Bornova Bernardo mağazasını aradım hemen. Orada geçirdiğimiz iki saatin ardından beni hala hatırlıyorlar zaten :)
Yetkiliye başladım anlatmaya, hem diğer kullanıcıların yaşadıkları sorunları belirttim, kendilerinin bana bu ürünü satarken hiç bir şekilde elde yıkayınız demediğini, özellikle kendilerine yıkama konusunu sorduğumda, sıvı detarjanla düşük ısıda yıkayabileceğimi söylediklerini hatırlattım. Sitedeki ibareden söz ettim. Kendisi önce bana, hiç bir yemek takımı satıcısının, ürünlerinin satarken sadece elde yıkayınız demeyeceğini belirtti. İnternet sitesindeki ibareyi dikkate almamamı, sıvı deterjanla hassas programda yıkama yapabileceğimi, her hangi bir sorunla karşılaşırsam direk kendisini aramamı istedi. 
Bernardonun, çok saygın bir kurum olduğunu, insanların ürünleri almak için sıraya girdiklerini ekledi, iyi bir seçim yaptığımı falan filan de ekledi ki içim rahatlasın. Rahatlar mı? tabi ki hayır, hala içimde ufaktan korkum var. Ancak dikkat çektiği bir kaç nokta daha vardı ki, diğerleri olmasa da burda  haklıydı bence. Bernardo ile ilgili çeşitli şikayet sitelerine gelen, şikayetleri incelediklerinde asılsız olduğunu söyledi. Gerisini siz anlamışsınızdır sanırım. Yani kimlerin yapabiliyor olacağını. 
Kendisinin daha önce bir çok porselen firmasında çalıştığını Bernardonun işleyişinin ve müşteri arkasında duruşunun bir çok kuruma göre çok daha iyi olduğunu falan belirtti. Bir çok kurum hatta isim bile verdi ama burda belirtemeyeceğim büyük markalar,  sonsuz yıkama garantisi veriyorum diyip sadece sözlü kalıyormuş verilen garanti belgesinde bu hiç bir şekilde yer almıyormuş. Rakip analizi çalışmalarında bizzat yer almış ve yine adını veremeyeceğim büyük bir firmadan, bir yemek takımı almış, sadece sözlü olarak sonsuz yıkama garantisi vermişler kendisine, elindeki garanti de ise hiç bir şekilde yıkama ile ilgili bilgi yer almıyormuş vs. vs. Bende kendisine önemli olanın, kriz yönetimini nasıl yaptıklarının olduğunu söyledim. 
Tabi ki bizim kurumumuzda da hatalar oluyordur ama bu müşteri ile alışveriş yaptıkları mağaza arasındaki bağ ile de ilgili olabilir  dedi. 
Kısacası bir sorunla karşılaşırsam direk kendisiyle irtibat kurmam konusunda sözleşip telefonu kapattık. 
Daha sonra bu sabah Bernardo online sitesine girdiğimde, kendi takımımla ilgili elde yıkayınız ibaresi kalkmıştı :) Güldüğüme bakmayın aslında çok sinirlendim. Bana bir cevap geldi mi tabi ki gelmedi. Bir cevap yazacaklarını düşünüyorum ama ne zaman bilemiyorum. Mesajımın yerine ulaştığı çok belli ama..
Bernardo ile ilgili son yorumlarıma gelince, bir çoğumuzun çeyizinde bu marka var, biliyorum hepimiz çıldırıyoruz orası için, ne yaparsak yapalım, yepisyeni çiçekli bir model gördüğümüzde ağzımızın suyu akarak dalacağız mağazaya. 
Anlıyorum, insan kendini kaybediyo, bizzati yaşıyorum aynı duyguları ama, kasaya gelinceye kadar mağazada ne varsa silip süpürmüş olsak da, kasa da bari akıl melekelerimizi geri kazanalım, bilinçli bilinçli sorup, öğrenip, öyle alışveriş yapalım :D
Dışardan baktığımız da çok büyük bir markaymış, harikaymış gibi gelebiliyor ama, büyük marka olup olmamak tamamen ürünü sattıktan sonraki süreçte kendini gösteriyor.
Ürünün arkasında durmayan, müşterisi, hatalı bile olsa sorunun çözülmesi ile ilgili elinden geleni yapıp, arasında duygusal bağ kurmayan bir firmanın, büyük marka olamamıştır bence. Hele ki kendi hatalı olduğu halde bunu ört pas etmeye çalışıyorsa zaten yorum bile gerektirmez. Markaların atladıkları bir şey var, tek bir müşteri bile sorun yaşamışsa markadan, çığ olur büyür gider. 
Bernardo da sanırım bu hataya düşüyor. 
Sizden bu konuyla ilgili ricam, sessiz kalmayın, deneyebileceğiniz her yolu deneyin, söylediğim gibi, tek bir kullanıcı bile memnun değilse, sorun çok büyüktür. Ben yeni bir gelişme olursa size burdan duyurmaya devam edeceğim. Ancak ürünleri kullanmadığım için, sadece gelecekle ilgili garanti alabildim, o da kendimle ilgili, sorun yaşarsam tabi ki hakkımı sonuna kadar aramaya devam edeceğim. Kullanan ve sorun yaşayanlara sesleniyorum, susmayın.Kötü ne yaşıyosanız dillendirin. 
Okuyanların bundan sonraki postuma bir göz atmalarını tavsiye ediyorum. Yararlı bilgiler bulabilirsiniz.
Uffffffffff gene çenem düşmüş, hadi bu akşamlık bu kadar, güzel yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum..
XO,XO.. ( ayy burayı gossip girl diye tamamlarsam bir gün, sakın kendinizi kaybetmeyin :D zira şu aralar kaldığım yerden izlemeye başladım )


8 Şubat 2013 Cuma

Bernardo Sanıldığı Gibi Kaliteli Bir Kurum Değil Mi?


Bir kaç haftadır Bernardo ile ilgili şikayetler duymaya başladım. Önce her markada olur böyle şeyler dedim ama şikayetlerin kaynaklarına ve içeriklerine bakınca göz ardı edemeyeceğim şeyler olduğunu gördüm. Her Şeye Rağmen Hayat Güzel bloğunun sahibesi Bernardodan aldığı bardak takımlarının soyulmaya başladığını yazmıştı. Kendisine makinede yıkamaması gerektiğini söylemişler, o elde yıkamasına rağmen soyulmaya başlamış. Bernardo yetkililerine talimatlara uygun kullandığını belirtmesine rağmen, kullanıcı hatası diyerek kendisiyle ilgilenmemişler. Detaylı bilgiyi kendi yazısından da okuyabilirsiniz. Altındaki yorumları okuduğumda da Bernardo ile ilgili şikayeti olanlar vardı. İnternetten araştırdığımda şikayet varda bir sürü şikayet okudum. Birisi almış olduğu yemek takımlarında solma olduğunu söylemişti. Bernardonun altına yazdığı cevap, yıkama garantisi yoktur, Ürün değişimi yapılamaz. 
Ne kadar ukalaca bir cevaptı bu. 
Ben kahvaltı takımlarımı ve günlük yemek takımlarımı şu postum ve şu postum da paylaşmıştım.
Daha sonra, Bernardo ziyaretlerimden birinde görmüş olduğum yeni bir kahvaltı takımına vuruldum ve almış olduğum kahvaltı takımıyla onu değiştirmek istedim. 
Yetkili bana şöyle bir uyarıda bulundu ;
Yalnız bu daha önce almış olduğunuz takımların sonsuz yıkama ve yedek parça garantisi  bulunmakta ancak bu yeni alacağınız takımların hiçbir garantisi yoktur. 
Ne kadar ilginçti, Bernardo bir çok ürününde aynı kelimeleri kullanamaya başladı. Onca para verip aldığımız ürünlerde hiç bir garanti yok. Vazgeçtim tabi değiştirmekten, yani sonuçta her gün kahvaltı yapıyoruz elde yıkayacaksam makine neden alıyorum. 
Daha sonra bu şikayetler üzerine internet sitesine girdim ve bu kez  12 kişilik yemek takımımı inceledim, altındaki küçük yazıda elde yıkama yapınız diyordu. Şok oldum nasıl olur ya. Nasıl bir kurum burası ,daha önce öyle bir ibarenin orada olmadığına eminim. 12 kişilik bir sofra kuran biri nasıl elde yıkama yapabilir. Nasıl bir kurum burası. Çoğu insan kahvaltı takımı da dahil 2000 lerde para vererek çeyiz takımı alıyor ve gayette memnun hiç bir problem yaşamıyor, biz bu kurumdan bir tabak takımına neredeyse o kadar para verip sırf desenini beğendiğimiz için aldığımız tabaklara makinede yıkama garantisi alamıyoruz. 
Hemen kuruma mail attım. Eğer makinede yıkama garantisi vermiyorsanız iade etmek istiyorum diye. Şuan sinirden çatlıyorum.
Sizden ricam Bernardodan bir şey almayı düşünüyorsanız biraz durun bekleyin, çünkü size yıkama garantisi verseler de kullanıcı hatası vs. diyerek zaten verdikleri garantiyi de hiçe sayıyorlarmış. Hadi kendinize iyi bakın yeni bir dedikodu da görüşmek üzere XO XO..

7 Şubat 2013 Perşembe

Bu Yazıyı Sonuna Kadar Okuyanları Tebrik Ediyorum :D

Aslında çok uzun zamandır yazmak istiyordum bu yazıyı ama kafamda bir türlü toparlayamamıştım söyleyeceklerimi. Yaklaşık olarak 10 ay kadar önce keşfettim blogları. Aslında uzun yıllar sessizce blog takip edip, daha sonra bende bir şeyler paylaşayım diyenlere oranla oldukça kısa bir zaman farkındayım. İletişim fakültesinde okuduğum için tabiki blog nedir, buralarda ne yaparlar falan gibi şeylere akademik bilgi olarak sahiptim. Daha sonra bir nişan olayı çıktı ortaya kendi nişanım :) biz İzmirliyiz aslen olmasa da ve adetler nedir, neler yapılır hiç bir şey bilemediğimiz için başladım internetten araştırma yapmaya, İlk karşıma çıkan blog Ankara Düşleri isimli bu güzel blogdu. Yeri hep ayrı kalmıştır bende. Neler yaşamıştı, nerelere gelmişti, bir hikaye gibi okumuştum onun yazdıklarını, zor zamanlar geçirmekteydi, onun için minik bebişi için öyle çok üzülmüştüm ki, daha sonra ara ara konuşmaya başladık kendisiyle. Dediğim gibi bloglardan haberim vardı ama hiç keşfetmemiştim bir kadın bloğunu, öyle samimiydi ki paylaştıkları, daha sonra onun blog listesinden kopya çektim sevgili Tubitonun Benzemez Kimse Bana isimli bloğunu keşfettim, ooo tam benlikti valla :) nişan arefesindeyim ya, ne çok yardımı oldu onunda bana, o zamanlar evlilik hazırlıklarındaydı, şimdi bebişini kucağına alma hazırlıklarnda onun mutluluğunu gördükçe kendim yaşıyormuşum gibi mutlu oluyorum:) Daha sonra Pembe gönlüm Sende isimli bloğu keşfettim. Pembe pembe hayalleriyle çok yardımı dokundu onun da bana o da evlendi şimdi, hayalleriyle süslediği evinden karelerle içimize umut serpiyor :).En son sevgili Hamide'nin Hayata Dokunan Satırlar  isimli bloğu geldi o ne kız öyle, hayata karşı dimdik, kaya gibi, biliyorum içinde yufka gibi bir kalbi var ama her okuduğumda onu hele ki şu son zamanlar da destekçim oluyor kendisi bilmese de ;) Daha sonraaa  şu yanda gördüğünüz takip listem arttı da gitti.Hepsinin bana kattığı bir şeyler oldu. Hepsini okumaya çalışıyorum, her gün olamasa da. Çünkü biliyorum hepsinin içinde bir şeyleri anlatma isteği var, hepsi bir tek gülümseme bekliyor karşısından. Bende açmalıyım dedim, benim onlardan neyim eksik demedim tabi ki :) İçimde söyleyeceklerim vardı, etrafımdakilerin, kıskanç bakışlarından, aman nazar değer hiç bir şey anlatma, sus duymasınlar korkusu olamadan, beni anlayacak birileriyle birşeyler paylaşmalıydım. 
Yaptım oldu :)
Şaka bir yana, bir kaç gündür blogdaki takipçi sayımızı nasıl artırırız telaşındayız çok sevgili arkadaşım Kristal Taşlarım bloğunun sahibesiyle. O çok yeni daha yavaş ilerliyor biliyorum başarılı olacak hemde çok. 
Aklımda şöyle bir şey belirdi sonra. Ya ben bu sevdiğim blogları nasıl takip ettim, onlarla aramda görünmez bir bağ kurdum, sevdim onları her gün geçtim pc başına baktım bir şeyler paylaşmışlar mı diye. Beni gerçekten takip etmek isteyenlerde öyle yapar. Akıllarında kalırım bir şekilde. Sonrada her gün bilemedim iki günde bir geçerler Pc başına bakarlar mı bişey yazmış mıyım diye. Gerçek bağ böyle kurulur. Ben sadece kendimi anlatmak içimden geldiği gibi yazmak için açtım bu bloğu, yani takipçi sayımı artırmak için çetrefilli bilgisayar terimlerine kafa patlatmak istemiyorum ki ben. 
Ben üç, beş kişi de olsa birileriyle aramda bir bağ kurmak istiyorum. Onlar canları istediğinde bana yorum yapsınlar, istemediklerin de yapmasınlar, aaaa bu kız yine ne zırvalamış desinler, bana ya ayıp olur, ya da burnu büyük biridir demeden    e-posta atsınlar, heyyy naber desinler:) sen kimsin, ben filanca diyebilsinler, ya da şurda sana katılmıyorum diyebilsinler. 
Ben resimsiz bir yazı koyduğumda ya da çeyiz postu dışında bir şeyler girdiğimde de yazdıklarımı sonuna kadar okusunlar. 
Bu yeter bana, bunu farkettim ben. Herkesin blog tanımı farklıdır, bunu da farkettim, özgür olmak gerekir blog bence budur. İlla post girmeliyim diye kendi tekrar etmemektir blog. 
Şimdi takipçim ol butonuna tıklamadan beni okuyan birileri var oralarda biliyorum, boş verin, içinizden geldiği gibi yapın isterseniz hep sessiz takipçim olun, sizin orada olduğunuzu biliyorum ben. 
Zorla bloğumu okumaya çalışanlar varsa boşverin, sarmıyosam sizi darılmam, gerçekten :) 
Beni takip eden her türlü saçamalıklarıma rağmen okuyanlarda takibe devam edin :)
İşin özü, ben çetrefilli blog işlerinden anlamıyorum, anlamak istesem anlarım biliyorum bunu ama anlamak istemiyorum, kaygı duymadan yazmak istiyorum, bu şimdilik yetiyor bana.
Bu yazıyı sonuna kadar okuyanlar varsa tebrik ediyorum :D 
Bi atarlandım sanki gene dimi, amaaaan ne yapayım ya hayat insanı atarlı olmaya mecbur bırakıyo sanki :D :D
Hadi kendinize iyi bakın canlarım XO XO..


6 Şubat 2013 Çarşamba

Fondü mü? O da Ne ???

Çeyiz alışverişlerimde sıkça karşılaştığım mutfak gereçlerinden biri de fondü gereçleriydi. Nedir bu? yani tamam bir çok yerde karşımıza çıkıyor çeşitli şekillerde ama  eve gidip araştırayım dedim bir kaç kez ama kısmet bu güneymiş. 
Önce fondü neymiş ona bir bakalım;
Temelinde peynirin bir kap içinde eritilmesi ve uzunca çatallarla bu erimiş peynirin içine kızarmış ekmek, haşlanmış sebze vb. gibi şeylerin batırılarak yendiği bir yemekmiş.
Yemeğimizi soframızın ortasına koyuyoruz. Fondü makinemiz de ısınan peynire çeşitli yiyeceklerimizi batırıyoruz. 
Fondümüz çeşitli şekillerde yapılıyormuş, içine beyaz şarap, bira ya da süt koyabiliyormuşuz. Yemeğe başlamadan önce de fondü tenceremizi bir güzel sarımsakla ovuyormuşuz. 
Sanırım biz bunu biraz daha seğiştirerek içinde çikolata falan eritiyoruz, meyve falan batırıyoruz içine, zaten çikolata şelalesi, çeşitli cafeler, kahve dünyası falan filon gibi yerlerde de satılıyor da hiç tatmak gelmedi içimden zaten evde o tehçizatı kurup masanın ortasına getirmek garip bir fantezi olsa gerek :D
Kaynak:http://www.izafet.com/ev-dekorasyon/517789-rengarenk-fondu-setleri.html
Ben bu kadar garip bilgileri neden mi veriyorum. Bende bilmiyorum. 
Yahu bu ne ya. Niye satıyoruz biz bunları?,ya da neden satın alıyoruz? yani biz çok leziz Türk yemeklerimizi yaptık da fondümüz mü eksik kaldı. Birde her yerde satılıyor, nereye çeyiz için baksam karşıma çıkıyor biz dünya yemeklerine ne kadar meraklı bir milletmişiz de haberim yokmuş.
Yani çeyizime fondü tehçizatını aldığımı hayal edemiyorum. Hayır niye alayım ki. Hem bunları kim alıyor? ben çok merak ediyorum. Alanınız oldu mu? Acaba ben çok mu geri kaldım bu yemek işlerinden falani, hayır derdim bu neden evlerde bu kadar rağbette, dışarda pek rahat yiyebiliriz, ya da yemeyiz, ayyyyy ne fondüymüş dert oldu içime :D

5 Şubat 2013 Salı

Mimlendim, Yinee :)

Yeni gelin Yeni Hayat bloğunun sahibesi beni mimlemiş. Aynı konudan ikinci kez mimlendim teşekkürlerimi sunuyorum. Gelelim sorulara;
Burcun nedir?
Terazi burcuyum.
Kitap okur musun? şu an okuduğun kitap hangisi?
Kitap okuyorum, her fırsat bulduğumda. Şu an elimde One Day isimli kitap var ama baya bir süründürdüm :(
En sevdiğin mevsim?
Ben yazı severim, baharı da aslında. İçim kıpır kıpır olur.
Asla.......... boşluğunu nasıl doldurursun?
Asla çenemi tutmayı beceremem :)
Şu an ne olsa çok sevinirsin?
Kapı çalsa sevdiceğim gelse dünyalar benim olur.
Fobin veya takıntın var mı?
Evet malesef. İstemediğim ortamlarda zorla duramıyorum. Panik atak krizi geçiriyorum.
Zaman makinesi olsa hangi zamana gitmek istersin?
Düğün zamanımın yaklaştığı bir zamana gitmem yeterli olurdu. Yani geleceğe gitmek isterdim.
Bir şekilde (şans oyunları gibi) elinize yüklü miktarda para geçti, (kendinden hariç) kimleri mutlu ederdin,o kişiler kim, nasıl?
Annemi, babamı kardeşlerimi, sevdiceğimi, anneannemi ve kuzenlerimi mutlu ederdim.
Peki o paradan bende nasiplenir miydim? Nasıl?
Tabi ki :) en çok ne istersen elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırdım.
Neden blog?
İçimdekileri birileriyle paylaşmam lazımdı. En rahat olabileceğim yer burasıydı bu nedenle.
Mecburi olarak yapmacık olduğunuz oldu mu?
Mecburi olarak pek bir şey yapamıyorum. Keşke yapabilseydim dediğim çok olmuştur. En çok yapabildiğim ağzım kulaklarımdaymış gibi gülmek :))

4 Şubat 2013 Pazartesi

Direksiyon Sınavından Nasıl Kalınır ???

Evet yanlış okumadınız direksiyondan kaldım. İlk uygulamaya İstanbul'da olduğum için girememiştim. Bu ilkinde kalanlar için yapılan telafi gibi bir şeydi. 
Her neyse sabah 09:30 da sınav yerinde oldum. Oraya yürümem tam 20 dakikamı aldı. Bizim kurstan bekleyen bir kadın 5,6 tanede erkek aday vardı. 
5 dakika bekledikten sonra benim hocamın arabası geldi, o kullanıyodu arabayı, arkadan bir kız indi, sanırım sürememişti ve hoca devralmıştı. Daha sonra beni çağırdı. Hocadan önce bindim arabaya yan ve arka koltukta birer adam oturuyodu. Tüm şirinliğimle "günaydın" dedim. Hiç cevap vermediler. Zaten ordan bi sinirlerim tepeme çıktı. Daha sonra kemerimi taktım, koltuğumu ayarlamak için debriyaja sonuna kadar bastım, diğer türlü rahat basamıyorum, çok bilmiş hocamız atladı hemen, el frenini indir diye, halbuki amacım arabayı çalıştırmak değil koltuğumu ayarlamaktı. Kontrollerimi tam yapamadan çalıştırdım arabayı, baştan eksi puanı almıştım, farkındaydım,daha sonra çıktık yola, bu kez iş güzar denetmen "sol sinyal veriyor, sağa bakıyor "diye arkasındakine söylenmezmi. Hayır zaten stresliyim, sen hangi hakla benim moralimi daha çok bozuyorsun ki, bende mükemmel kullanmıyorum arabayı kabul ediyorum özellikle kırmızı ışıklarda durduğumda arabayı hareket ettirmem biraz zaman alıyor, ancak her sürücü bunu bilir ki pratik işidir bu. Ne kadar çok araba kullanırsan o kadar iyi kavrarsın arabanın her hareketini. Kırmızı ışıkta durduk. Ben vitesimi değiştirdim. ayarlamamı yaptım. Tam yeşil yanacak yandaki iş güzar soru sordu. Hangi okulda okuyorsun diye. İstanbul üniversitesi dedim. Ağzının içinde bir şeyler daha geveledi, efendim diyorum, aynı kısık sesle cevap veriyor, anlayamıyorum, sanki inadına yapıyor. Sarı yandı, bu kez bağırarak hangi bölüm? dedi. Halkla ilişkiler derken ben yeşil yandı, elim ayağıma dolaştı, asla durdurmadığım yerde stop ettirdim arabayı. Adam hala konuşuyo, sizin iletişimcilerin işi de zor diye. Saf insan, zaten elim ayağıma dolaşmış sus demi. Arkadan hocam "Meryem'cim sakin ol dedi, çalıştırdım arabayı neyse çıktık tekrar yola. zaten 20 ile gidiyorum, az ötemizde bir kırmızı ışık daha var ama farkındayım sarı oldu, arabayı durdurmak değil niyetim, tam frene basacağım, iş güzar basıyor, bende arkasından basında araba durma noktasında. Birde frene basarken kendini bir öne atışı var görmeniz lazım. Sanki 100 le gidiyorum ve ani fren yapıyorum. Her neyse, bir yokuş var o yokuşun başında da bir ışık var, benim arabayı tek kaldıramadığım yer oydu, o da her zaman değil. Zaten toplamda 4 saat ders yapıyoruz. Ben bir saat fazladan aldım 5 saatten bahsediyorum size. Çok da değil. Her neyse. Ben arabayı gayet güzel kaldırdım orda. Sağa döndüm sinyalimi zaten önceden vermiştim. Sürüyorum, tuttu bana pek araba kullanmadınız, direksiyon dersi almadınız heralde demez mi. Allah seni bildiği gibi yapsın. Ben bu adama nasıl öküz demeyeyim. Ne kadar kötü olursa olsun öyle denilir mi ya. Sonra bir ışık daha, direk gideceğim biliyorum, ben sinyal bile vermedim, tam sarı yandı, pislik adam neyse burdan sağa dön demesin mi Ben tabi gene stop ettirdim arabayı. Ya nasıl ettirmeyeyim böyle bir terbiyesizlik olabilirmi ya. Neyse döndüm bu kez de, adam hocama ki kadın hocam, erkek aday yok mu ya kaç tane kadın daha var diye, dalga geçmez mi. Kapıyı açıp iktirmek istedim o adamı. Başladığımız yere geldik, ben arabadan indim, öyle bir yürümüşüm ki bu kez 7 dakikada evde oldum, oraya gelişim 20 dakikaydı halbu ki. 
Ufff keşke dövseysim ben o adamı ya. Ben niye ağzının payını vermedim kiiiiii. 
Neyse ve kaldım. Ders eksikliğinden hemde. 
Kendini bilmez adam araba koltuğunda oturup totoşunu büyüteceğine yetkililerle konuş da 4 saatin bir aday için az olduğunu ders saatlerinin arttırılması gerektiğini söyle, bişeyler yap. 
Neyse işte baya uzun bi yazı oldu farkındayım ama kaldım işin özü.
Daha ilk kez girdim. Geçen ay yapılan ilk sınava girememiştim. İstanbul'da olduğum için. Gözetmen bunu da sordu hocama, bunu öğrendikten sonrada bi ukalalığı arttı. 
Neyse işte öyle şeyler, kendinize çook iyi bakınn :(

1 Şubat 2013 Cuma

Çeyizde Blender Meselesi

Blenderımı alalı aslında baya oldu. Almayı düşündüğüm tek marka vardı onu da gittim aldım hemen. Alırken tek düşündüğüm nasıl özellikleri olmasıydı.
Blender bir mutfağın demirbaşı bence. Her an bir yerden çıkarak kurtarıcısı oluveriyor insanın. Mercimek çorbası blender olmasaydı, kolay kolay yapılabilen bir yemek olmazdı bence :) ya da muhallebi, beşamel sos hazırlarken topaklanma korkusu olmadan kafasına göre karıştıramazdı insan :)
Braun uzun zamandır evimizde kullandığımız bir markadır. Annemde blenderını, saç kurutma makinesini kullanır.Bende Yaklaşık olarak 5 yıldır saç düzleştiricisini kullanıyorum ve zaten piyasadaki en iyi düzleştiricilerden. Hatta düzleştirici. Birde 10 yıl önce aldığımız bir epilatör var ki, yıkanır başlık olmamasına rağmen yıkıyorum ve banamısın demiyor.Gerçi artık kullanmıyorum, atamıyorum da ,bozulsun diye gözünün içine bakıyorum. 
Bunun üstüne başka markaları hiç düşünmedim. 



Aslında benim için sadece blender ve küçük doğrayıcı aparatı olması yeterliydi. Ama annem biraz daha özellikli olsun deyince onu kıramadım. Büyük parçalarını çok kullanmayacağını düşünüyorum açıkçası. 
Sizin tercihiniz hangi markadan yana oldu peki ?